• Ana Sayfa
  • Deyimler
  • Türk'çe Kalem
  • Geçmiş Kayıtlar
  • Söz Sizde
  • İletişim
  • Deyimler
      deyim, deyimler
    • Deyim Nedir?
    • Deyimlerin Özellikleri
    • Dünya Dillerinde Deyimler
    • Deyim Türleri
    • Deyimlerin Öyküleri
    • Açıklamalı Deyimler


-A- Harfi -B- Harfi -C- Harfi -Ç- Harfi -D- Harfi -E- Harfi -F- Harfi
-G- Harfi -H- Harfi -I- Harfi -İ- Harfi -K- Harfi -L- Harfi -M- Harfi
-N- Harfi -O- Harfi -Ö- Harfi -P- Harfi -R- Harfi -S- Harfi -Ş- Harfi
-T- Harfi -U- Harfi -Ü- Harfi -V- Harfi -Y- Harfi -Z- Harfi

“K” Harfi – Deyim Açıklamaları / 1

deyim açıklamaları, deyiminin anlamıKabak (birinin) başına (başında) patlamak: Birçok kimsenin ilgili olduğu olaydan yalnızca bir kimse zararlı çıkmak; beklenmediği hâlde, bir işin zararlı sonucuna katlanmak.

Kabak tadı vermek: Bıktırmak, usanç vermek, tatsız olmaya başlamak.
Örnek: “Senin bu konuşmaların da artık kabak tadı vermeye başladı.”

Kabına sığmamak
: Sevinç ve heyecanından taşkın hareketlerde bulunmak.

Kabir azabı çekmek: Çok sıkılmak, eziyet çekmek.
Örnek: “Kabir azabı çekmeye daha ne kadar devam edeceğiz.”

Kabuğuna çekilmek
: Tek başına kalmak, dış dünya ile ilgisini kesmek, kimse ile görüşmemek.
Örnek: “Geçirdiği kazadan sonra iyice kabuğuna çekildi.”

Kaçın kur`ası
: Aldatılması güç, kurnaz; gün görmüş, geçirmiş; tecrübeli.
Örnek: “O kaçın kur`ası, boşuna uğraşma, sen onu kandıramazsın.”

Kafadan atmak
: Bir konu üzerinde inceleme yapmadan, rast gele konuşmak.
Örnek: “Derse hiç çalışmadığın belli, öyle kafadan atıyorsun ki…”

Kafadan kontak (sakat)
: Düşüncesiz, delice işler yapan, aklı kıt.
Örnek: “Bırak şu elindeki baltayı, kafadan kontak mısın nesin?”

Kafa dengi
: Davranışları, anlayışları, dünya görüşleri birbirine uymuş kimselerden her biri.
Örnek: “Kafa dengi bir arkadaşa öylesine ihtiyacım var ki.”

Kafa patlatmak
: Bir konu üzerinde pek çok düşünmek, zihin yormak.
Örnek: “Bu makine üzerinde az kafa yormamışsın, öyle karışık ki.”

Kafa tutmak
: Karşı gelmek, direnmek, boyun eğmemek.
Örnek: “Her önüne gelene kafa tutmakla bir yere varacağını mı sanıyorsun?”

Kafası almamak
: 1. Anlayıp kavrayamamak. 2. Zihin yorgunluğundan ötürü anlayamaz olmak. 3. Olabileceğine inanmamak.
Örnek: “Boşuna nefes tüketme, kafası almaz onun.”

Kafası işlemek (çalışmak)
: Bir konu üzerinde kavrayışı çok iyi olmak.

Kafası kazan (gibi) olmak, (veya kafası şişmek): 1. Zihni yorulmak. 2. Gürültülü, patırtılı şeyler dinlemekten rahatsız olmak, yorgunluk duymak.
Örnek: “Kesin artık şu makinenin sesini, kafam kazan gibi oldu.”

Kafası kızmak
: Çok öfkelenip sinirlenmek.
Örnek: “Kafamı kızdırmadan çekip gidin buradan.”

Kafasına dank etmek (demek)
: Çoktandır anlayamadığı bir meseleyi bir olay sebebiyle birden bire kavramak, doğruyu yakalamak.

Kafasına koymak: Bir şeyi yapmaya kararlı olup zamanını beklemek.
Örnek: “Yarın onunla görüşmeyi kafama koydum.”

Kafası yerinde olmamak
: 1. O anda kafası çok yorgun olmak. 2. Başka şeyler düşündüğünden, o anda konuşulana hemen intibak edememek.
Örnek: “Kusura bakmayın, ne söylediğinizi anlayamadım, kafam yerinde değildi de.”

Kafese girmek
: 1. Hapse girmek. 2. Aldatılmak, hile yoluyla kendisinden çıkar sağlanmak, oyuna gelmek.
Örnek: “Zavallı kafese girmekten kurtulduğunu sanmıştı.”

Kafese koymak
: Tuzağa düşürüp çıkar sağlamak.

Kâğıda dökmek: Düşüncelerini, duygularını yazıya geçirmek.

Kâğıt üzerinde kalmak: Yapılması kararlaştırıldığı hùlde uygulanmamak; konuşulan, kararlaştırılan yazıda kalmak.
Örnek: “O kadar yol yapımı, sulama kanalı hep kâğıt üzerinde kaldı.”

Kalbini kırmak
: İncitmek, küstürecek kadar üzmek, gönlünü kırmak, gücendirmek.
Örnek: “Onu, kalbini kırmadan uyarmaya çalış.”

Kalburla su taşımak
: Verimsiz, verim alınamayacak, olmayacak bir işle uğraşmak.

Kalbur üstü: Benzerleri arasında üstün, seçkin, görünür.

Kaldırım mühendisi: İşsiz güçsüz, sokaklarda dolaşan kimse.

Kaale almamak: Önemsiz görmek, sözünü etmeye değer bulmamak.
Örnek: “O, kaale alınacak bir insan değil.”

Kalem efendisi
: Kalemde çalışan görevli, yazman.

Kalem oynatmak: 1. Yazı yazmak. 2. Bir yazıyı düzeltmek. 3. Bir yazıda değişiklik yapmak.
Örnek: “Ben senin gibi kalem oynatmayı beceremiyorum.”

Kaleyi içinden fethetmek
: Karşı taraftan birinin yardımını alarak davasını kazanmak.

Kalıbını basmak: Bir şeye bütün içtenliği ile güvenmek, bir şeyi doğrulamak.
Örnek: “Kalıbımı basarım ki o, bu işi yapmamıştır.”

Kalıbının adamı olmamak
: Görünüşünden bekleneni yapamaz olmak, umulanı ortaya koymamak.

Kalıptan kalıba girmek: 1. Sık sık iş değiştirmek. 2. Çıkar sağlamak için değişik kılıklara girmek.

Kalp kazanmak: Güzel bir davranış ve sözle birilerinin sevgisini kazanmak, ilgisini çekmek.
Örnek: “Bir demet çiçekle annemizin kalbini kazanabiliriz.”

Kambersiz düğün olmaz (olur mu?)
: “Bir toplantı, eğlence veya iş, en çok ilgili kişiler bulunmadan yapılırsa tadı çıkmaz” anlamında alay yollu kullanılır.

Kambur üstüne kambur (kambur kambur üstüne): “Sıkıntı üstüne sıkıntı, terslik üstüne terslik, borç üstüne borç, aksilikler birbirini kovalıyor” anlamında kullanılır.

Kanadı altına almak: Korumak, gözetmek, himayesi altına almak.
Örnek: “Yeğenini kanadının altına aldı.”

Kan ağlamak
: Büyük bir üzüntü içinde olup yakınmak.
Örnek: “Dört çocuk tek başıma kaldım, çaresizim, içim kan ağlıyor ama kimseye açılamıyorum.”

Kana susamak
: Birini öldürme hırsı içinde olmak.
Örnek: “Bırak elindeki bıçağı dedim ama dinletemedim, kana susamış gibiydi.”

Kanat germek
: Birini korumak, gözetimi altına almak.

Kan başına sıçramak (beynine çıkmak): Çok sinirlenmek, öfkelenmek,
Örnek: “Kan başına sıçramıştı, sağa sola bağırıp duruyordu.”

Kancayı takmak
: Bir kimsenin zararı, kötülüğü için uğraşmak.

Kan çıkmak: Cinayet işlenmek, kan dökülmek.
Örnek: “Şu adamı götürün gözümün önünden, yoksa kan çıkacak.”

Kandilli temenna
: Eli yere kadar uzatarak yapılan selâmlama.

Kan dökmek: Ölüme yol açmak, yaralanıp ölmek veya birini yaralayıp öldürmek.

Kan gövdeyi götürmek: Çok kan akıtılmış olmak, çok insan öldürülmek.
Örnek: “Düşmanla göğüs göğüse gelmiştik, biliyordum ki birazdan kan gövdeyi götürecek ve pek çoğumuz ölecekti.”

Kan gütmek
: Kan dökerek öç almayı istemek.

Kanı ağır: Davranışları yavaş, sevimsiz, konuşması insana sıkıntı veren, hoşa gitmeyen kimse.

Kanı bozuk: Soysuz, iğrenç işler yapmaktan geri durmayan.
Örnek: “Toplum bu kanı bozuk insanlardan temizlenmelidir.”

Kanı kaynamak
: 1. Hareketli, coşkun olmak. 2. Birine içten bir sevgi beslemek, yakınlık duymak.
Örnek: “Çocuğa, ilk rastladığımda kanım kaynamıştı.”

Kanına girmek
: 1. Birini öldürtmek veya öldürmek. 2. Bir şeyi harcamak, ziyan etmek.

Kanına susamak: Belâsını aramak, kendisinin öldürülmesine yol açacak bir davranışta bulunmak.
Örnek: “Kanına mı susadın sen, o katilin üstüne böyle gidilir mi hiç!” Özlü Sözler, ÇokBilgi.Com, Türkçe, Dünyanın Enleri, Deyimler, Atasözleri

Kanını emmek
: Hiç insaf etmeden sömürmek, varını yoğunu elinden almak.
Örnek: “Yıllardır kanımızı emiyor bu soysuz herifler!”

Kanı pahasına
: Yaralanmayı veya öldürülmeyi göze alarak.
Örnek: “Kanım pahasına da olsa, o adamlara, buradan adımlarını attırmayacağım.”

Kanı sıcak
: Sevimli, kendisini sevdiren, sempatik, sıcakkanlı.

Kanıyla ödemek: Yaptığı işin cezasını hayatıyla ödemek.
Örnek: “Yaptığını kanıyla ödettiler zavallıya.”

Kan kusmak
: Çok eziyet, sıkıntı çekmek.

Kan kusturmak: Çok büyük sıkıntı ve eziyet çektirmek.
Örnek: “Bana kan kusturmaya yemin etmişler, haydi görelim.”

Kanlı bıçaklı olmak
: Birbirlerinin kanını dökecek, birbirlerini öldürecek kadar birbirlerine düşman olmak.
Örnek: “Küçücük bir tarla yüzünden kanlı bıçaklı olduk.”

Kanlı canlı
: Sağlıklı, sapasağlam, dinç ve diri olduğu yüzünden belli olan.
Örnek: “Kanlı canlı oluncaya kadar hastanede tutuldum.”

Kan ter içinde kalmak
: Çok yorgun, terli, bitkin ve perişan durumda olmak.
Örnek: “Elindeki kazmayı bırakmaya niyetli değildi, kan ter içinde kalmış bedenini doğrultarak yüzüme baktı.”

Kan tutmak
: 1. Kan görünce bayılmak. 2. (Adam öldüren kimse korku ve heyecandan) şok geçirmek, kaçamamak, olduğu yere yığılıp kalmak.

Kapağı atmak: Sıkıntılı bir yerden kurtulup rahat edeceği bir yere kavuşmak; uygun bir yere yerleşmek, işe girmek.
Örnek: “Evimize kapağı attık mı tamam, gel keyfim gel o zaman.”

Kapalı kutu
: İçinde ne sakladığını belli etmeyen, niteliği gizli kalan.

Kapı dışarı etmek: Kovmak, dışarı atmak.
Örnek: “Ben de bu evin insanıyım, beni kapı dışarı edemezsiniz!”

Kapı kapı dolaşmak
: 1. Ev ev gezmek, her eve uğramak. 2. Hemen her devlet dairesine başvurmak.
Örnek: “Kapı kapı dolaştı, ne var ki bir iş bulamadı.”

Kapı komşu
: Bitişikte oturan komşu, evleri yan yana olan ailelerden her biri.
Örnek: “Kapı komşum öyle iyi bir insan ki..”

Kapısında büyümek
: Birinin evinde eğitim görüp yetişmek.
Örnek: “Onun kapısında büyümüştü, ona bu kötülüğü nasıl yapmıştı aklı almıyordu.”

Kapısını aşındırmak
: İstediğini elde edinceye kadar birinin yanına çok sık gidip gelmek.

Kapı yoldaşı: Herhangi bir yerde aynı hizmette bulananlardan her biri.

Kapıyı açmak: 1. Başlama. 2. Bir işte birilerine örnek olmak.
Örnek: “Açık artırmada kapı bir milyon liradan açıldı.”

|» Sonraki Sayfa »|

© Çokbilgi.Com - 2011 | Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
| Sitemap | RSS | Kullanım Koşulları |