“O” Harfi – Deyim Açıklamaları
Ocağına düşmek: Birine yardım etmesi için yalvarmak, koruması için sığınmak.
Örnek: “Ocağına düştüm ağam, beni bu işten ancak sen kurtarırsın!”
Ocağına incir dikmek: Birinin evini barkını dağıtmak, düzenini alt üst etmek, yuvasını yıkıp toparlanamaz hâle getirmek.
Örnek: “Bende senin ocağına incir dikmezsem dedi ama dediğine pişman oldu.”
Ocağını söndürmek: Ailenin dağılmasına sebep olmak, çoluk çocuğunu yok etmek.
Örnek: “Ocağımı söndürdü katiller!”
Oğul balı: 1. Evlât, evlâdın ana babaya yansıyan geliri. 2. Oğul arılarının yaptığı bal.
Oğul vermek: Oğul arılarının bir bölüğü kovandan ayrılıp başka bir kovana gitmek, yeni bir oğul arısı topluluğu meydana getirmek.
Okkalı kahve: Bol kahve ile yapılmış ve büyük fincana konmuş kahve.
Örnek: “Bir okkalı kahve daha çek usta!”
Okka çekmek: Hacminden daha fazla ağır gelmek.
Okkanın altına girmek: Haksız yere eziyet çekmek, zarar ve ceza görmek.
Örnek: “Uyanık ol da okkanın altına gireyim deme, tamam mı?”
Ok yaydan çıkmak: Geri dönülemeyecek bir iş yapmak, söz söylemek ya da bir harekette bulunmak.
Örnek: “Ok yaydan çıktı bir kere, çaresiz dövüşeceğiz.”
Ola ki…: Belki olur ya, olabilir ki…
Örnek: “Ola ki bir daha karşılaşırız.”
Olan biten: Olup geçenler, olanların hepsi, meydana gelenler.
Örnek: “Olan bitenden hiç haberim olmadı.”
Oldu bittiye getirmek: Emrivaki yapmak, geri dönülmesi güç ve imkânsız bir durum oluşturmak.
Örnek: “Oldu bittiye getirerek tarlayı satın aldılar.”
Oldum bittim (veya oldum olası): Başından beri, öteden beri, ilk zamandan beri, kendimi bildiğimden beri.
Örnek: “Oldum bittim kızarım bu adamlara.”
Oldu olacak kırıldı nacak: “Olanlar oldu, iş işten geçti, olanlar geri dönülemeyecek bir durum aldı, bunu kabul etmek gerek” anlamında kullanılır.
Olmayacak duaya amin demek: Sonuç vermeyecek bir işle uğraşmak ya da buna destek vermek.
Olur olmaz: 1. Meydana gelmesinden hemen sonra. 2. Rast gele, sıradan. 3. Gerekli gereksiz, yerli yersiz, önemli önemsiz durumu gözetilmeden yapılan (iş) ya da söylenen (söz).
Oluruna bırakmak: Bir işin yapılabildiği, olabildiği kadarıyla yetinmek, müdahale etmeden bekleyip sonucuna ne olursa olsun razı olmak.
Örnek: “Artık oluruna bıraktık işi.”
Omuz omuza: 1. Birbirine destek vererek, dayanışarak. 2. Yan yana, çok sıkışık.
Örnek: “Omuz omuza vererek bu zorluğun altından kalkmamız mümkün.”
Omuz silkmek: Aldırmamak, önem vermemek, benimsememek.
Örnek: “Sana bunu alacağım dedim ama o, omuz silkti.”
On parmağında on kara: İnsanlara leke sürmeyi, kara çalmayı, iftira atmayı huy edinmiş (kimse).
On parmağında on marifet: Çok hünerli, becerikli, ustalığı çok, elinden her iş gelir.
Onuruna dokunmak: Onurunu, haysiyetini incitmek.
Örnek: “Dikkatli ol, birinin onuruna dokunacak iş yapma.”
Oralarda (oralı) olmamak: Anlamamış, sezmemiş gibi davranmak.
Örnek: “O sözler ona söyleniyordu ama hiç oralı olmadı.”
Ortada kalmak: 1. Yersiz yurtsuz kalmak, barınacak yer bulamamak. 2. İki şey arasında kalmak. 3. (Bir şeyi) kimse üzerine almamak.
Örnek: “Belediye evlerini yıkınca çoluk çocuk öylece ortada kaldılar.” Özlü Sözler, ÇokBilgi.Com, Türkçe, Dünyanın Enleri, Deyimler, Atasözleri
Ortadan kalkmak: 1. Görünmez, bulunmaz olmak. 2. Yok olmak.
Örnek: “Sis ortadan kalktı.”
Ortadan kaybolmak: Nereye gittiği bilinmemek, sezdirmeden gitmek, görünmez hâle gelmek.
Örnek: “Ali ortadan kayboldu.”
Orta hâlli: Ne zengin ne yoksul, ne iyi ne kötü, ne çirkin ne güzel.
Örnek: “Onlar orta hâlli bir ailedirler.”
Ortalığı birbirine katmak: Kargaşa çıkarmak, herkesi birbirine düşürmek.
Örnek: “Şimdi gelip ortalığı birbirine katacak diye korkuyorum.”
Ortalık düzelmek: Tedirginlik kalmamak, toplum içindeki karışıklık yok olmak.
Örnek: “Çok şükür ortalık düzeldi.”
Ortalık karışmak: Kargaşa çıkmak, toplumda düzensizlik baş göstermek.
Örnek: “Ortalık yine karıştı, insanlar birbirine girdi.”
Orta malı: 1. Herkesin yararlandığı (şey). 2. Her isteyenle ilişkide bulunan.
Örnek: “Benim bisikletim orta malı mı ki herkes binmeye çalışıyor.”
Ortaya dökmek: 1. Gizli olan ne varsa açıklamak. 2. Çıkarıp göstermek.
Örnek: “Bütün sırlarını ortaya dökmek için harekete geçti.”
O tarakta bezi olmamak: Bir şeyle, bir işle ilişiği bulunmamak, o şeyle ilgilenmemek.
Örnek: “O tarakta bezi olacağını hiç sanmam.”
Ot yoldurmak: Çok güçlük çıkarmak, zor bir iş gördürmek, çok uğraştırmak.
Oya koymak: Bir işin sonucunu belirlemek üzere oy verilmesini istemek, oylama yoluyla bir topluluğun görüşünü almak.
Örnek: “Bu görüşü oya koymayı teklif ediyorum, kabul edenler el kaldırsınlar.”
Oy birliği: Bir toplantıya katılan, bir meseleyi konuşan kimselerin aynı düşüncede olup aynı yönde oy kullanmaları.
Örnek: “Sınıf başkanını oy birliği ile seçtik.”
Oyuna gelmek: Aldatılmak, tuzağa düşürülmek.
Örnek: “Onların oyununa gelmemeye çalış, dikkatli ol.”
Oyunbozanlık etmek: Mızıkçılık etmek, birlikte yapılması gereken işten tek taraflı vazgeçmek.
Örnek: “Oyunbozanlık etme de gel birlikte eğlenelim.”
Oyun etmek: Aldatmak, kurnazlıkla birini tuzağa düşürmek.
Örnek: “Bana kötü bir oyun ettiler.”