• Ana Sayfa
  • Deyimler
  • Türk'çe Kalem
  • Geçmiş Kayıtlar
  • Söz Sizde
  • İletişim
  • Deyimler
      deyim, deyimler
    • Deyim Nedir?
    • Deyimlerin Özellikleri
    • Dünya Dillerinde Deyimler
    • Deyim Türleri
    • Deyimlerin Öyküleri
    • Açıklamalı Deyimler


-A- Harfi -B- Harfi -C- Harfi -Ç- Harfi -D- Harfi -E- Harfi -F- Harfi
-G- Harfi -H- Harfi -I- Harfi -İ- Harfi -K- Harfi -L- Harfi -M- Harfi
-N- Harfi -O- Harfi -Ö- Harfi -P- Harfi -R- Harfi -S- Harfi -Ş- Harfi
-T- Harfi -U- Harfi -Ü- Harfi -V- Harfi -Y- Harfi -Z- Harfi

“P” Harfi – Deyim Açıklamaları

deyim açıklamaları, deyiminin anlamıPabucu dama atılmak: Kendisinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek, değer ve itibarını kaybetmek.
Örnek: “Yeni bir elektrikçi aldılar, desene Murat`ın pabucu dama atıldı.”

Pabucunu ters giydirmek
: Güç bir duruma düşürerek telâşlandırmak, bu telâşla kaçmasına sebep olmak.
Örnek: “El oğlu bu, adama pabucunu ters giydirir, tetikte olmalı insan.”

Pabuç bırakmamak
: Yılmamak, korkmayıp yapacağından vazgeçmemek.
Örnek: “Ben öyle olur olmaz insanlara pabuç bırakmam.”

Pabuç pahalı
: Girişilen işin tehlikeli olduğunu anlatmak için kullanılır.
Örnek: “Baktı ki pabuç pahalı, hemen geri döndü.”

Paçaları sıvamak
: Bir işi yapmak için hazırlanmak.
Örnek: “Bir an önce paçaları sıvayıp işe başlamak istiyordu.”

Paçası düşük
: Giyimine, kılık kıyafetine pek dikkat etmeyen, sünepe.

Paçayı kaptırmak: 1. Yakalanmak, ele geçmek. 2. Giriştiği işten vazgeçmek istediği hâlde kendini kurtaramamak. 3. Dilediği gibi davranamamak.
Örnek: “Paçayı kaptırdık bir kere, yakamızı kurtaramıyoruz.”

Paçavrasını çıkarmak
: Çok hırpalamak, sağlam yerini koymamak, işe yaramaz bir duruma getirmek.
Örnek: “Beş kişiydiler, adamın paçavrasını çıkardılar.”

Paçayı kurtarmak
: Bir ilişkiden veya önce girişip sonra pişman olduğu bir işten yakasını sıyırmak.
Örnek: “Çok şükür şu belâlı işten paçayı kurtardık.”

Paha biçilmez
: Çok pahalı, kıymeti ölçülemeyecek kadar yüksek.
Örnek: “Paha biçilemez tablolar sergilenmişti.”

Pahalıya mal olmak
: Kolay elde edilememek; para, özveri ve emek gerektirmek; zarara ve sıkıntıya yol açmak.
Örnek: “Bu ev size pahalıya mal olsa gerek.”

Palas pandıras
: Acele olarak, hazırlanmaya zaman bulamadan.
Örnek: “Palas pandıras evden çıkmak zorunda kaldık.”

Palavra atmak
: Abartarak söylemek, yalan söylemek, olmayacak şeylerden söz etmek.

Paldır küldür: 1. Büyük bir gürültü ile. 2. Ansızın ve kurallara uymaksızın.
Örnek: “Paldır küldür merdivenlerden inmeye başladılar.”

Pamuk ipliği ile bağlamak
: Etkisi az sürecek, köksüz, geçici bir çözüm yolu bulmak.

Paniğe kapılmak: Çok korkmak, telâşa sürüklenmek.
Örnek: “Çocuklar paniğe kapılacaklar diye endişeleniyorum.”

Papara yemek
: Çok azarlanmak.
Örnek: “Çabuk olun, annemden papara yemek istemiyorum.”

Para babası
: Çok zengin, parası bol olan.

Para canlısı: Parayı çok seven, paraya düşkün.

Para çekmek: 1. Banka veya benzeri bir yere yatırılmış parayı geri almak. 2. Bir kimseden çeşitli yollarla para sızdırmak.

Para dökmek: Bir şey için çok para harcamak.
Örnek: “Düğün için az para dökmedi.”

Para etmemek
: 1. İşe yaramamak, etkili olmamak. 2. Değeri pahasına satılamamak.
Örnek: “Bu malların para edeceğini sanmıyorum.”

Parasını sokağa atmak
: Değeri olmayan bir işe ya da mala para vermek.

Para kesmek: 1. Çok para kazanmak. 2. Devletin çok para basması.
Örnek: “Bizim büfe âdeta para kesiyor.”

Para sızdırmak
: Kandırarak, zorlayarak birinden para almak.
Örnek: “Kabadayılar esnaftan az para sızdırmadılar.”

Para tutmak
: 1. Parasını idareli harcayıp kalanını biriktirmek. 2. Satın alınan şeyin karşılığını para olarak hesaplamak.
Örnek: “Aldığımız eşyaların hepsi kaç para tuttu dersiniz?”


Paraya çevirmek
: Bir malı verip yerine para almak.
Örnek: “Gidin, şu dolapları paraya çevirin de gelin.”

Paraya kıymak
: Gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak.

Paraya para dememek: 1. Çok para kazanmak. 2. Bol para harcamak. 3. Elde olan parayı az bulmak.

Para yapmak: Para kazanıp biriktirmek.
Örnek: “Gurbete para yapmaya gitti.”

Para yedirmek
: İşini yaptırmak için birilerine kanunsuz, hak etmedikleri parayı vermek; rüşvet vermek.
Örnek: “O binayı yaptırmak için belediyeye az para yedirmediler.”

Para yemek
: 1. Çok para harcamak. 2. Rüşvet yemek, görevini kötüye kullanıp bir iş yapmak için birinden para almak.
Örnek: “İnsanlar artık açıktan para yiyorlar.”

Parmağı ağzında kalmak
: Çok şaşırmak, hayrete düşmek.

Parmağına dolamak: Bir konuyu her fırsatta, her yerde ele alıp konuşmak, o konu ile uğraşmak.

Parmağında oynatmak: Birine her istediğini yaptırmak, onu kukla gibi kullanmak.
Örnek: “Beni parmağında oynatamayacaksın alçak herif.”

Parmağını bile oynatmamak
: Hiç tepki göstermemek, kayıtsız kalmak.
Örnek: “Beni dövdüler ama o parmağını bile oynatmadı.”

Parmak basmak
: 1. Bir nokta üzerine dikkati ya da ilgiyi çekmek. 2. İmza yerine parmağını mürekkebe batırarak bir yere bastırmak.

Parmak hesabı: 1. Parmakları kullanmak suretiyle yapılan hesap. 2. Hece vezni.
Örnek: “Bizim bakkal hâlâ parmak hesabı yapıyor.”

Parmak ısırmak
: Büyük şaşkınlık duymak, hayrete düşmek.
Örnek: “Yaptığım tatlıyı görünce parmaklarını ısıracaklar.”

Parmak kadar (çocuk)
: Yaşça çok küçük, pek küçük (çocuk).
Örnek: “Parmak kadar çocukla iş yapılır mı?”

Parmak kaldırmak
: 1. Olumlu oy vermek için el kaldırmak. 2. Bir toplulukta söz istemek için işaret parmağını kaldırıp diğerlerini yumarak el kaldırmak.
Örnek: “Parmak kaldırarak söz istemeyi öğrenin artık!”

Parmakla gösterilmek
: 1. Bir şey az bulunmak. 2. Seçkin, ünlü olmak.
Örnek: “O, çevresinde parmakla gösterilen bir adamdı.”

Parmaklarını yemek
: Bir yemeğin çok lezzetli olduğunu anlatmak için kullanılır.
Örnek: “Böreği değil, parmaklarımızı yedik âdeta.”

Parsayı başkası toplamak
: Verilen emek karşılığını, emek veren değil, bir başkası almak.
Örnek: “Biz durmadan çalışalım parsayı da başkası toplasın olmaz öyle şey!”

Partiyi kaybetmek
: 1. Biriyle çekiştiği bir konuda yenilmek. 2. Elde etmeye çalıştığı bir kazancı bir başkasına kaptırmak.

Pasaportunu vermek: Kovmak, işten atmak.
Örnek: “Patron üç işçinin pasaportunu eline verdi.”

Pas geçmek
: Üzerinde durmamak, caymak, vazgeçmek, aldırış etmemek.

Patırtı çıkarmak: Kavga, kargaşa, gürültü çıkarmak.
Örnek: “Patırtı çıkarmadan oturun, babanız uyuyor.”

Patlak vermek
: Gizlenen ya da hoş karşılanmayan bir durum aniden ortaya çıkmak.
Örnek: “Kim der di ki savaş bu sabah patlak verecek.”

Pay biçmek
: Bir fikir elde edebilmek için, durumu bir şey ile kıyaslamak.

Payını almak: 1. Azarlanmak. 2. Kendine düşen kazanç miktarını almak.

Paye vermek: Adam yerine koymak, değer vermek.

Payidar olmak: Kalmak, yok olmamak, yaşamak.
Örnek: “Milletimiz ilelebet payidar olacaktır.”

Perdesi yırtık
: Ar damarı çatlamış, utanmaz, arlanmaz.
Örnek: “Perdesi yırtılmış adamın, baksana neler söylüyordu!”

Pergelleri açmak
: Uzun adımlarla yürümeye başlamak.
Örnek: “Pek vaktimiz yok, pergelleri açın da geç kalmayalım.”

Pay çıkarmak
: Bir olay ya da davranıştan tecrübe kazanmak, hisse kapmak, tutulacak yolu belirlemek.

Pes demek: Mağlubiyeti kabul etmek, başkasının üstünlüğüne boyun eğmek.
Örnek: “Yenileceğini anlayınca sırtı yere gelmeden pes dedi.” Özlü Sözler, ÇokBilgi.Com, Türkçe, Dünyanın Enleri, Deyimler, Atasözleri

Pestil gibi olmak
: Çok yorulmuş olmak; kımıldayamayacak kadar bitkin, güçsüz düşmek.

Pestilini çıkarmak: 1. Çok dövmek. 2. Çok çalıştırıp adamakıllı yormak. 3. İyice ezmek.
Örnek: “Kazma sallamaktan pestilimiz çıktı.”

Peşini bırakmamak
: Bir şeyi izlemekten vazgeçmemek.
Örnek: “Adamın peşini bırakmayın sakın!”

Peşkeş çekmek
: Kendisinin veya bir başkasının malını bir çıkar uğruna birisine uygunsuz olarak vermek.
Örnek: “Yurdu düşmanlara peşkeş çekiyorlar.”

Peyda olmak
: Ortaya çıkmak, belirmek, oluşmak.
Örnek: “Köşede bir adam peyda oldu.”

Pılıyı pırtıyı toplamak
: Hemen bütün eşyalarını toplayarak bir yere gitmek üzere hazırlık yapmak.
Örnek: “Pılıyı pırtıyı toplamış bekliyordu.”

Pire için yorgan yakmak
: Önemsiz bir şey için kızıp daha büyük zarara yol açacak davranış içine girmek.

Pireyi deve yapmak: Küçük, basit bir olayı büyütüp mesele yapmak, aşırı abartmak.

Pisi pisine: Boş yere, boşuna.
Örnek: “Pisi pisine vurdular çocukcağızı.”

Pis pis düşünmek
: Karamsar, derin ve üzüntülü bir düşünceye dalmak.
Örnek: “Pis pis düşünmeyi bırak da bir yol arayalım.”

Pis pis gülmek
: Birinin düştüğü kötü duruma öç alır gibi, arsız arsız gülmek.

Pişkinliğe vurmak: Çıkarı için kötü bir davranışa veya söze aldırmamak.

Pişmiş aşa su katmak: Yoluna girmiş, bitmek üzere olan bir işi bozmak ya da aksatmak.
Örnek: “Pişmiş aşa su katabilir, onu buraya sokmayın.”

Pişmiş kelle gibi sırıtmak
: Anlamsız, çirkin, yersiz, dişlerini göstererek gülmek.
Örnek: “Pişmiş kelle gibi gülmeyi bırak da işine bak.”

Posasını çıkarmak
: 1. Birini çok dövmek. 2. Bir kişi veya şeyi sonuna kadar sömürmek.
Örnek: “Ülkenin posasını çıkardılar, biz hâlâ seyrediyoruz.”

Posta koymak
: Birini korkutmak, gözdağı vermek, tehdit etmek.
Örnek: “Bana posta koyacak adam daha anasından doğmadı.”

Postayı kesmek
: İlişkiyi kesmek, gidip gelişi sona erdirmek.

Post elden gitmek: 1. Öldürülmek. 2. Bulunduğu yüksek makamdan ayrılmak zorunda kalmak.
Örnek: “Post elden gidince kahretti adam.”

Post kavgası
: Bir makamı, işi ya da iktidarı ele geçirme çekişmesi.
Örnek: “Seçimler yaklaştı, post kavgası da başladı.”

Postu kurtarmak
: Can tehlikesini atlatmak, öldürülme tehlikesi olan yerden kaçıp kurtulmak.
Örnek: “Postu kurtardık çok şükür.”

Postu sermek
: Kısa bir süre için gittiği yerde, saygısızca ve sorumsuzca uzun süre kalmak.

Pot kırmak: Gaf yapmak, farkında olmayarak karşısındakini kıracak, incitecek söz söylemek.
Örnek: “Dikkatli ol, bir pot kırma sakın.”

Pösteki saymak
: İçinden çıkılması zor ve anlamsız bir işle uğraşmak.
Örnek: “Ne mi yapıyorlar? Pösteki sayıp duruyorlar.”

Prangaya vurmak
: Zincire vurmak, ayağına pranga bağlamak.
Örnek: “Prangaya vurulu olarak yıllarca kaldı o hapishanede.”

Puan almak
: 1. Spor karşılaşmalarında sayı kazanmak. 2. Bir test imtihanında herhangi bir puan elde etmek.
Örnek: “Şu sorulardan hiç puan alamayacağımı sanıyordum.”

Puan tutturmak
: Gereken sayıda puan kazanmak.
Örnek: “Bu sene puan tutturup da üniversiteye girecek miyim bilmiyorum!”

Punduna getirmek
: Bir şeyi yapmak için uygun şartları elde etmek, fırsat kollamak.
Örnek: “Punduna getirir getirmez patlattı yumruğunu.”

Pupa yelken
: 1. Alabildiğince, hiçbir şeye bağımlı olmadan. 2. Yelkenler, arkadan esen rüzgârla şişmiş olarak, tam yolla.
Örnek: “Pupa yelken açıldık denize.”

Pusu kurmak
: Birine saldırmak için, bir yere gizlenip beklemek.
Örnek: “Düşmanlarımızın pusu kurduğundan tam zamanında haberdar olmuştuk.”

Pusulayı şaşırmak
: 1. Ne yapacağını bilemez duruma düşmek. 2. Doğru tutum ve davranıştan ayrılmak.
Örnek: “İyice pusulayı şaşırmadan uyarmalıyız onu.”

Pusuya düşmek
: Pusu kuran kimsenin saldırı alanı içine girmek.
Örnek: “Eyvah, pusuya düşürdüler bizi!”

Put gibi
: Kımıltısız, sessiz, anlamsız bir bakışla.

Put kesilmek: Sessiz, kımıltısız bir durumda kalmak.
Örnek: “Onun bağırmasıyla herkes bir anda put kesildi!”

Püf noktası
: Bir işin en ince, en önemli yeri.

Püsküllü belâ: Kendisinden kurtulunması bir türlü mümkün olmayan, büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey.
Örnek: “Başıma püsküllü belâ kesildi bu çocuk.”

© Çokbilgi.Com - 2011 | Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
| Sitemap | RSS | Kullanım Koşulları |