• Ana Sayfa
  • Deyimler
  • Türk'çe Kalem
  • Geçmiş Kayıtlar
  • Söz Sizde
  • İletişim
  • Deyimler
      deyim, deyimler
    • Deyim Nedir?
    • Deyimlerin Özellikleri
    • Dünya Dillerinde Deyimler
    • Deyim Türleri
    • Deyimlerin Öyküleri
    • Açıklamalı Deyimler


-A- Harfi -B- Harfi -C- Harfi -Ç- Harfi -D- Harfi -E- Harfi -F- Harfi
-G- Harfi -H- Harfi -I- Harfi -İ- Harfi -K- Harfi -L- Harfi -M- Harfi
-N- Harfi -O- Harfi -Ö- Harfi -P- Harfi -R- Harfi -S- Harfi -Ş- Harfi
-T- Harfi -U- Harfi -Ü- Harfi -V- Harfi -Y- Harfi -Z- Harfi

“S” Harfi – Deyim Açıklamaları / 1

deyim açıklamaları, deyiminin anlamıSaat bu saat: Ele geçen fırsatı kullanmanın tam zamanı, en iyi, en elverişli an bu andır.

Saati saatine uymamak: Bir kimsenin durumu, huyu sık sık değişir olmak.
Örnek: “Ona güvenemem, çünkü saati saatine uymaz.”

Sabaha çıkamamak
: Sabahtan önce ölmek, sabaha kadar yaşayamamak.
Örnek: “Hastanın durumu ağır, sabaha çıkacağını sanmıyorum.”

Sabahı etmek (veya bulmak)
: Sabahlamak, bir sebeple sabaha kadar uyumamak, bir konu ile uğraşmak.
Örnek: “Köye varmamız sabahı bulacak.”

Sabahın köründe
: Çok erken, ortalık henüz ağarmadan, sabahın en erken vaktinde.
Örnek: “Sabahın köründen beri yoldayız.”

Sabır taşı
: Çok sabırlı kimse, türlü sıkıntılara katlanan.
Örnek: “Ben sabır taşı mıyım?”

Sabrı taşmak
: Katlanamaz, dayanamaz, sabredemez olmak; tahammül gücü kalmamak.
Örnek: “Sabrımı taşırmadan çekip gidin buradan.”

Saç ağartmak
: Bir işte uzun zaman çalışıp emek vermiş olmak.

Saçı bitmedik (yetim): Doğalı çok olmamış, henüz yeni doğmuş çocuk (yetim).
Örnek: “Bu parada, saçı bitmedik yetimlerin de hakkı vardır.”

Saçına ak düşmek
: Yaşlanmak, ihtiyarlamaya başlamak.
Örnek: “Bizim de saçımıza ak düştü.”

Saçına başına bakmadan
: İlerlemiş yaşına yakışmayacak biçimde davranan kimseler için kullanılır.

Saçını başını yolmak: 1. Birini çok fazla dövüp hırpalamak. 2. Çok üzülmek, üzüntüsünden dövünmek.
Örnek: “Sinirinden saçını başını yolmaya başladı.”

Saçını süpürge etmek
: (Kadın) çok büyük istekle çalışıp hizmet etmek, özveri ile birileri uğrana çalışmak.
Örnek: “Sizi okutabilmek için saçımı süpürge ettim.”

Saç saça baş başa
: (Kadınlar) kıyasıya kavgaya tutuşmak, birbirlerini hırpalayarak kapışıp dövüşmek.

Saç sakal birbirlerine kırışmak: Üstü başı perişan, uzun süre saç ve sakal tıraşı olmamış, kendine çeki düzen vermemiş olmak.
Örnek: “Onu, saç sakal birbirine karışmış görünce bayağı canım sıkıldı.”

Safra bastırmak
: Açlığını yatıştırmak için az miktarda yemek yemek.

Sağa sola bakmamak: Ortalığı kollamak, çevresi ile ilgilenmemek.
Örnek: “Sağa sola bakmadan yürüyordu.”

Sağ gözünü sol gözünden sakınmak
: Çok kıskanmak, üzerine titremek.

Sağır sultan bile duydu: İşitmedik kimse kalmadı, hemen herkes işitti, duymayan kalmadı.
Örnek: “Haklarında çıkan dedikoduyu sağır sultan bile duydu ama siz duymadınız öyle mi?”

Sağı solu (belli) olmamak
: Bir durum karşısında nasıl davranacağı, ne tavır takınacağı belli olmamak.
Örnek: “Dikkatli olun, onun sağı solu belli olmaz.”

Sağlam kazığa bağlamak
: Bir işin aksamadan yürümesini sağlayacak önlemleri alarak güvenilir bir duruma koymak.

Sağlam ayakkabı değil: Doğruluğuna, namusluluğuna güvenilmez; kişiliği kuşku veren.
Örnek: “O mu? Hiç de sağlam ayakkabı değil.”

Sağlık olsun
: “Bir zarara uğradık ama önemli değil, üzülmeye değmez, canımız sağ olsun, kapatırız” anlamında kullanılır.

Sağmal inek: Kendisinden durmadan çıkar sağlanan, sömürülen, istismar edilen kimse.

Sahip çıkmak: 1. Birini ilgilenip korumak. 2. Bir şeyin kendisine ait olduğunu söylemek.
Örnek: “Şu kimsesize sahip çıkalım.”

Sakalı ele vermek
: Başkasının sözünden çıkmayacak bir duruma düşmek, birinin idaresine girmek.

Sakız gibi yapışmak: Peşini bırakmamak, ayrılmamak, istediğini yaptırmaya çalışmak.
Örnek: “Sakız gibi yapıştı yakama, bırakmıyor ki gideyim!”

Salkım saçak
: Dağınık, düzensiz bir durumda; parçası bir yana ayrılmış.

Sallantıda kalmak: Bir çözüme bağlanamamak, nasıl olacağı bilinmeden öylece kalmak.
Örnek: “İşler sallantıda kaldı; bu, bizi biraz düşündürüyor.”

Saltanat sürmek
: 1. Bolluk, verimlilik içinde yaşamak. 2. Hükümdarlık etmek.
Örnek: “Üzülme, saltanatı çok sürmeyecek.”

Saman altından su yürütmek
: Hiç kimseye sezdirmeden iş çevirmek, ortalığı birbirine karıştırmak.
Örnek: “Saman altından su yürütenleri hiç sevmem.”

Saman gibi
: Tatsız, yavan.

Sapı silik: Serseri, başı boş, kişiliksiz.

Sarı çizmeli Mehmet Ağa: Kim olduğu, nerede oturduğu bilinmeyen kimse.

Sarmaş dolaş olmak: Birbirine sarılıp kucaklaşmak, birbirini iyice kucaklamak.
Örnek: “Anne oğul sarmaş dolaş oldular meydanda.”

Sarpa sarmak
: Bir iş, çözülmesi çok güç bir durum almak; zorluklar belirmek.
Örnek: “İşler iyice sarpa sardı, nasıl kurtulacağız bundan.”

Satıp savmak
: Eldeki malı veya eşyaları yok pahasına satmak, ucuza satıp tüketmek.
Örnek: “Ne varsa satıp savacak, öyle gelecek.”

Sayıp dökmek
: Ne var ne yok hepsini söylemek, arka arkaya sıralamak.
Örnek: “Ne sözler sayıp döktü ama kimse anlamadı.”

Sebil etmek
: Bolca vermek, dağıtmak.

Sedyelik olmak: Ayakta duramayacak hâle gelmek.
Örnek: “Adam bir vuruşta sedyelik oldu.”

Seferber olmak
: Bir işe eldeki tüm imkânları kullanarak girişmek.
Örnek: “Yanan evi söndürmek için herkes seferber oldu.”

Selâmı sabahı kesmek
: Dostluğu, arkadaşlığı, ahbaplığı kesmek, her türlü ilişkiye son vermek; selâmına bile karşılık vermemek.
Örnek: “Onunla selâmı sabahı kesmişsin diyorlar, doğru mu?”

Selâm verip borçlu çıkmak
: Küçük bir ilgi göstermek karşılığında hemen kendisine bir iş yüklenilmek.

Senet vermek: 1. Yazılı, imzalı belge vermek. 2. “Bu işin böyle olduğuna inanmanı istiyorum” anlamında kullanılır.

Sen giderken ben geliyordum: “Ben bu oyunları senden daha iyi bilirim, ben daha tecrübeliyim, beni aldatamazsın.” anlamında kullanılır.

Seninki (tatlı) can da benim ki (elinki) patlıcan mı?: “Senin canın kıymetli de benimki kıymetli değil mi?” anlamında kullanılır.

Senli benli olmak: Çok samimi, içten, teklifsiz biçimde olmak.
Örnek: “O kadar senli benli olma yabancılarla.”

Sen sağ ben selâmet
: İş sonuçlandı, artık yapacak bir şey kalmadı.
Örnek: “Nihayet bütün mallar satıldı, bundan sonra sen sağ ben selâmet.”

Sepet havası çalmak
: Birini işten çıkarmak, yol vermek, yanından uzaklaştırmak.
Örnek: “Demek bize de sepet havası çalacakmış, görürüz bakalım!”

Sere serpe
: Rahatça, sıkışık olmayarak, açılıp saçılarak, çekinmeden, serbestçe.
Örnek: “Yolda sere serpe yürürken korkunç bir ses duydum.”

Sermayeyi kediye yüklemek
: Parasını yiyip bitirmek, işini ve parasını kaybetmek, batırmak.
Örnek: “Desene sermayeyi kediye yüklemişsin sen!”

Ser verip sır vermemek
: Dürüst, güvenilir, ağzı sıkı olmak; ne kadar zorlanırsa zorlansın kimseye sırrını söylememek.
Örnek: “Bu ordunun ser verip sır vermeyen yiğitlere ihtiyacı vardır.”

Ses çıkarmamak
: 1. İtiraz etmemek, hoş görerek karşı çıkmamak. 2. Hiç konuşmamak, susmak.
Örnek: “Kendisine söylenen o kötü sözlere nasıl ses çıkarmadı şaşıyorum.”

Sesini kesmek
: 1. Söylemekte iken susmak, bir şey söylemez olmak. 2. Bir kişiyi söylerken susturmak, artık söyletmemek.
Örnek: “Şunun sesini kesin, yoksa çıldıracağım!”

Ses seda çıkmamak
: 1. Hiçbir tepki görülmemek. 2. Haber çıkmamak.
Örnek: “Ses seda çıkmadı hiçbir komşudan.”

Ses vermemek
: 1. Herhangi bir sesi çıkarmamak. 2. Bir çağrıya kulak vermemek.
Örnek: “Adam evdeydi ama hiç ses vermedi.”

Seyirci kalmak
: Bir olay karşısında hiç tepki göstermemek, işe karışmamak.
Örnek: “Öğrencilerin birbirine girmesine polis seyirci kalamazdı.”

Sıcağı sıcağına
: Hemen, olayın üzerinden fazla zaman geçmeden, unutulmadan.
Örnek: “Sıcağı sıcağına gidip onları barıştırmayı düşündü.”

Sıcak kanlı
: Sevimli, cana yakın, sempatik.
Örnek: “Ne kadar sıcak kanlı bir çocuk.”

Sıcak yüz göstermek
: Yakınlık göstererek karşılamak.
Örnek: “Biraz sıcak yüz gösterseydin günaha mı girerdin?”

Sıdkı sıyrılmak
: Birinden soğumuş olmak, tiksinmek.
Örnek: “Bir kez sıdkım sıyrıldı o adamdan.”

Sıfıra sıfır, elde var sıfır
:
Örnek: “Hiçbir şey elde edemedik, bütün çalışmalar boşa gitti
Örnek: ” anlamında kullanılır.

Sıfırı tüketmek: 1. Elinde avucunda bir şey kalmamak, malı ve parayı bitirmek. 2. Gücü kalmamak.
Örnek: “Bu kadar düşüncesiz davranmasaydı sıfırı tüketmezdi.” Özlü Sözler, ÇokBilgi.Com, Türkçe, Dünyanın Enleri, Deyimler, Atasözleri

Sık boğaz etmek
: Bir şey yaptırmak için birini zorlamak, baskı altına almak.
Örnek: “Tamam yapacağız, sık boğaz edip durmayın.”

Sıkı durmak
: Güçlü, dayanıklı olmak; güçlü görünerek dikkatli bulunmak.
Örnek: “Sıkı dur, şut çekeceğim.”

Sıkı fıkı
: Çok samimi, birbirine çok bağlı, içten ve teklifsiz.
Örnek: “Onlar kadar sıkı fıkı insan görmedim.”

Sıkıntı basmak
: Çok daralmak, sıkılmak, can sıkıntısı duymak, ruhen boşlukta olmak.
Örnek: “Otobüste beni bir sıkıntı bastı, dokunsalar patlayacaktım hani!”

Sıkıntı çekmek
: 1. Zorluk, darlık ya da yoksulluk içinde yaşamak. 2. Ruhen tedirginlik duymak.
Örnek: “Hiç sıkıntı çekmedim desem yalan olur.”

Sıkıntıya gelememek
: Kendini dara düşürücü işlere dayanıklı olamamak, bu işleri yapma yeteneği bulunmamak.

Sıkı tutmak: Önem vermek.
Örnek: “İşleri sıkı tutmazsan böyle olur işte.”

Sır küpü
: Çok şey bilen, çok şey bildiği hâlde kimseye söylemeyen.

Sır olmak: Aklın eremeyeceği biçimde ortadan kaybolmak.

Sırra kadem basmak: Bir kimse ortalıktan yok olmak.
Örnek: “Sırra kadem bastı adam!”

Sırım gibi
: İnce yapılı olmasına mukabil güçlü, dayanıklı.
Örnek: “Sırım gibi delikanlı olmuş.”

Sırtı kaşınmak
: Söz ve davranışları ile dayak yemeyi hak etmiş bulunmak.

Sırtından geçinmek: Asalak yaşamak, birinin kesesinden sağlamak.
Örnek: “Yeter artık onun bunun sırtından geçindiğin, biraz da sen çalış çabala!”

Sırtını dayamak
: 1. Güçlü bir yere veya birine güvenmek. 2. Bir yere dayanmak ya da yaslanmak.
Örnek: “Sırtını babasına dayamış atıp tutuyor, her dilediğini yapıyor.”

Sırtını yere getirmek
: 1. Üstün gelmek. 2. Güreşte rakibi sırt üstü yere yatırarak yenmek.
Örnek: “Onun sırtını kimse kolay kolay yere getiremez.”

Sıygaya çekmek
: Sorgulamak, yapıp ettiklerinin hesabını sormak.

Sil baştan: Yapılan işi beğenmeyerek yeniden yapmak.

Silip süpürmek: 1. Ortada ne varsa hepsini yemek. 2. Hepsini alıp götürmek, yok etmek. 3. Ortalığı temizlemek.
Örnek: “Evi çarçabuk silip süpürdüm.”

Sinek avlamak
: Satış yapamamak, iş ve müşteri olmadığından boş oturmak, iş yapamaz olmak.
Örnek: “Sabahtan beri sinek avlayıp duruyoruz.”

Sinekten yağ çıkarmak
: Hemen her şeyden, olmayacak şeyden bile çıkar sağlamaya çalışmak; yarar ummak.
Örnek: “Öyle açıkgözdü ki sinekten bile yağ çıkarırdı.”

Sineye çekmek
: Bir zarara, hoş olmayan bir duruma, bir kötü söz veya davranışa ister istemez katlanmak.
Örnek: “Uzun yıllar kocasının geçimsizliğini, kabalığını sineye çekti; durdu.”

|» Sonraki Sayfa »|

© Çokbilgi.Com - 2011 | Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
| Sitemap | RSS | Kullanım Koşulları |