• Ana Sayfa
  • Deyimler
  • Türk'çe Kalem
  • Geçmiş Kayıtlar
  • Söz Sizde
  • İletişim
  • Deyimler
      deyim, deyimler
    • Deyim Nedir?
    • Deyimlerin Özellikleri
    • Dünya Dillerinde Deyimler
    • Deyim Türleri
    • Deyimlerin Öyküleri
    • Açıklamalı Deyimler


-A- Harfi -B- Harfi -C- Harfi -Ç- Harfi -D- Harfi -E- Harfi -F- Harfi
-G- Harfi -H- Harfi -I- Harfi -İ- Harfi -K- Harfi -L- Harfi -M- Harfi
-N- Harfi -O- Harfi -Ö- Harfi -P- Harfi -R- Harfi -S- Harfi -Ş- Harfi
-T- Harfi -U- Harfi -Ü- Harfi -V- Harfi -Y- Harfi -Z- Harfi

“T” Harfi – Deyim Açıklamaları / 1

deyim açıklamaları, deyiminin anlamıTabana kuvvet: “Binecek bir şey yok, yayan gitmekten başka çare de kalmadı” anlamında kullanılır.
Örnek: “Haydi kalkın bakalım, tabana kuvvet!”

Tabanları kaldırmak
: Çok hızlı yürümeye ya da çok hızlı koşarak kaçmaya başlamak.
Örnek: “Polislerin geldiğini görünce tabanları kaldırdı.”

Tabanları yağlamak
: 1. Uzak bir yere yayan olarak gitmek için hazırlanmak. 2. Hızlıca koşarak kaçmak.

Taban tabana zıt: Birbirinin tamamen karşıtı olmak, birbirine çok aykırı.
Örnek: “Taban tabana zıt düşüncelere sahiptiler.”

Taban tepmek (patlatmak)
: Yayan olarak çok uzun yol yürümek, çok sık gidip gelmek.
Örnek: “Kasaba ile köy arasında o iş için az taban tepmedim.”

Tabanvayla gitmek
: Araçla değil de yürüyerek gitmek.

Taburcu olmak: İyileşen hasta, bakıma gerek duymadığından hastaneden çıkmak.
Örnek: “Taburcu olan arkadaşlarını karşılamaya gittiler.”

Tadı damağında kalmak
: Tadını, lezzetini bir türlü unutamamak.
Örnek: “O kebabın tadı damağımda kaldı.”

Tadına bakmak
: Küçük bir parçasını ağzına alarak lezzetini denemek, nasıl olduğunu yoklamak.
Örnek: “Yemeğin tadına baktın mı?”

Tadına varamamak
: Bir şeydeki ince güzelliği duyamamak, hissedememek ya da kavrayamamak.
Örnek: “Şu dostluğumuzun tadına varamadım daha.”

Tadında bırakmak
: Ölçülü olup aşırılığa kaçmamak.
Örnek: “Yeter çocuklar! Tadında bırakın, havayı bozacaksınız yoksa.”

Tadını almak
: 1. Bir şeyin lezzetini almak. 2. Yaptığı işten zevk duymaya başlamak.
Örnek: “O işin tadını aldı bir kez, daha peşini bırakmaz.”

Tadını çıkarmak
: Bir şeyin sağladığı güzelliklerden ya da imkânlardan istediği gibi yararlanmak.
Örnek: “Şu tatilin tadını çıkarmaya çalışacağım.”

Tadını kaçırmak
: Zevkine varılmaya çalışılan bir şeyde aşırılığa kaçarak olumsuz bir durum oluşturmak, zevki bozmak.

Tadı tuzu kalmamak: Eski zevk veren yanı kalmamak, yavanlaşmak, güzel ve çekici durumu ortadan kalkmak.
Örnek: “İşlerimizin artık tadı tuzu kalmadı.”

Tahtalı köy
: Mezarlık.

Tahtası eksik: Aklı noksan, deli.
Örnek: “O ne biçim hareketti, tahtası eksik galiba!”

Takım taklavat
: Hepsi, parçalarıyla birlikte.

Takıp takıştırmak: Özenerek süslenmek.
Örnek: “Takıp takıştırmış, öyle çıkmıştı sokağa.”

Takke düştü kel göründü
: Kusuru, kabahati örten şey ortadan kalkınca bütün çirkinlikler, hileler, ayıplar ortaya çıktı.

Tam adamını bulmak: 1. En uygun kişiyi seçmek. 2. En uygunsuz kişiyi seçmek.
Örnek: “Tam adamını bulmuşsunuz hani!”

Tam takır kuru bakır
: İçinde hiçbir şey yok, bomboş.
Örnek: “Tam takır kuru bakır bir ev bırakıp gitmişler.”

Tam üstüne basmak
: İstenilen şeyi bulmak, fikir ve davranışlarında isabet kaydetmek, istenilen sözü söylemek.

Tanrı misafiri: Eve kendiliğinden gelen konuk.
Örnek: “O bir Tanrı misafiridir. Nasıl kalk git diyebilirim.”

Taraf tutmak
: Bir yanı desteklemek, yan çıkmak.
Örnek: “Ben sana taraf tutup da onların düşmanlığını kazanma demedim mi?”

Tarihe karışmak
: Yalnız adı anılır olmak veya etkisi yok olmak.

Tası tarağı toplamak: Gitmek üzere bütün eşyasını toplamak.
Örnek: “Tası tarağı toplamış arabanın gelmesini bekliyorduk.”


Taş atmak
: Birine dokunacak, onu incitecek söz söylemek.

Taş attı da kolu mu yoruldu?: “Bu kazancı sağlamak için hiç yoruldu mu, emek verdi mi, para harcadı mı?” anlamında kullanılır.

Taşa tutmak: Üst üste taş atmak, sürekli taşlamak.
Örnek: “Çocuklar aşağı yoldan geçen karşı köylüleri taşa tuttular.”

Taş çatlasa
: “Ne yapılsa, ne denli zorlansa, gerçekleşmesi imkânsız” anlamında kullanılır.
Örnek: “Taş çatlasa bu elbise otuz binden fazla etmez.”

Taş çıkartmak
: Biri, ötekinden niteliğiyle üstün olmak.
Örnek: “Nezaketiyle akranlarına taş çıkartıyor.”

Taşı gediğine koymak
: Zekice bir hareketle gerekli bir sözü tam zamanında ve yerinde söylemek.

Taşı sıksa suyunu çıkarmak: Bedence çok kuvvetli, dinç kimse.
Örnek: “Taşı sıksa suyunu çıkarır bir adamdı, hastalık onu ne hâle getirmiş!”

Taş kesilmek
: Çok şaşırıp ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemez olmak; sesini çıkaramamak, hareket edememek.
Örnek: “Çocuk sanki taş kesilmişti.”

Taş üstünde taş bırakmamak (koymamak)
: Her şeyi yıkıp yerle bir etmek.
Örnek: “Belediye araçları gecekonduları yerle bir ettiler, taş üstünde taş koymadılar.”

Taş yürekli
: Hiç acıma hissi taşımayan, merhametsiz.
Örnek: “Taş yürekli herifler, çocukları hiç acımadan kurşuna dizdiler.”

Tatlı dil
: Gönül alıcı, hoşa giden, kırmayan konuşma biçimi ya da söz. Özlü Sözler, ÇokBilgi.Com, Türkçe, Dünyanın Enleri, Deyimler, Atasözleri
Örnek: “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır.”

Tatlı sert: Kırmamakla birlikte yumuşak da olmayan söz ya da davranış.

Tatlı su firengi: Batılılık taslayan, Batılı gibi davranan Doğulu Hristiyan.

Tatlıya bağlamak: Bir anlaşmazlığı tarafları memnun edecek biçimde bir çözüme ulaştırmak.
Örnek: “Nihayet işi tatlıya bağladık.”

Tava getirmek
: Gereği kadar ısıtmak.

Tavına getirmek: Bir işi en uygun duruma getirmek.
Örnek: “Tavına getirip söyle.”

Tava gelmek
: 1. Yumuşamak, kanmak. 2. Süzülecek duruma gelmek.
Örnek: “Söylediğim sözlerle tava geldi; tamam, yapalım dedi.”

Tavır almak (takınmak)
: Belli bir durum ve davranış almak.
Örnek: “Ağabeyim bana niçin karşı tavır aldı bilmiyorum”

Tavşana kaç tazıya tut
: Birbirine karşı olan tarafları çatışma için kışkırtma, davranışlarında yüreklendirme.

Tavşanın suyunu suyu: İki şey arasında çok uzak bir ilgi olduğunu anlatmak için kullanılır.

Tavşan yürekli: Korkak, ürkek, çekingen.
Örnek: “Amma da tavşan yürekli bir adammışsın.”

Tazıya dönmek
: 1. Oldukça zayıflamış olmak. 2. Sırılsıklam, çok ıslanmış olmak.

Tebelleş olmak: Kancayı takmak, musallat olmak, istediğini yaptırıncaya kadar yakasını bırakmamak.
Örnek: “Başıma iyice tebelleş oldu, nereye gitsem oraya geliyor.”

Tebdil gezmek
: Tanınmamak için kılık değiştirerek gezmek.

Tefe koymak: Biriyle ilgili olarak alaylı dedikodu yapmak.
Örnek: “Bunlar adamı tefe koyarlar, sakın ağzından bir şey kaçırma.”

Tekerine çomak sokmak
: Birinin yolunda giden işini engellemek, aksatmak gibi davranışlarda bulunmak.
Örnek: “Adamın tekerine çomak soktular, düzenini altüst ettiler.”

Tekin değil
: 1. İçinde cinlerin olduğu kabul edilen bina ya da yer. 2. Kendisinde bazı gizli güçlerin olduğu sanılan, tehlikeli kabul edilen kimse.
Örnek: “O eski ev tekin değil diyorlar.”

Telâşa düşmek
: Heyecanlanmak, aceleci olmak.

Tel çekmek: 1. Telgraf çekmek. 2. Telle sınırlandırmak, telle çevirmek.

|» Sonraki Sayfa »|

© Çokbilgi.Com - 2011 | Tüm hakları saklıdır, izinsiz alıntı yapılamaz.
| Sitemap | RSS | Kullanım Koşulları |