“T” Harfi – Deyim Açıklamaları / 2
Telleyif pullanmak: Kimi bezeme teli ve süslerle iyice süslemek.
Örnek: “Gelini bir güzel telleyip pulladılar.”
Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp koymak: Bir meseleyi sürekli anlatmak, yeni bir şeymiş gibi birçok defa söz konusu etmek.
Temel atmak: 1. Bir yapının temellerini yapmaya başlamak. 2. Bir işe başlamak, ilk davranışta bulunmak, girişmek.
Örnek: “Evin temelini yarın atacağız inşallah.”
Temel taşı: 1. Bir yapının temeline konan taş. 2. Bir şeye temel olan öğe, kişi, bir şeyin aslî unsuru, en güçlü dayanağı.
Örnek: “Bu şiir, onun şiir anlayışının temel taşıdır.”
Temize çekmek: Karalama hâlindeki bir yazıyı yeniden, silintisiz ve kazıntısız bir şekilde kâğıda yazmak.
Örnek: “Ödevlerinizi temize çekin.”
Temize çıkmak: Bir kimsenin suçsuz olduğu anlaşılmak.
Örnek: “O yapmadı, temize çıkacak, göreceksin!”
Temiz para: 1. Kesintiden sonra elde kalan para miktarı. 2. Doğru yoldan kazanılmış para.
Tencerede pişirip kapağında yemek: Kıt kanat geçinmek, olanıyla yetinmek.
Tencere dibin kara seninki benden kara: “Kötülükte, kusur yönünde sen benden daha betersin” anlamında kullanılır.
Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş: İki değersiz kişi bir araya gelmiş, birleşmiş, yakışmışlar birbirlerine.
Tepeden bakmak: Küçümsemek, kendini üstün görmek.
Örnek: “İnsanlara tepeden bakmayı bırak artık, aciz bir varlık olduğunu düşün.”
Tepeden inme: 1. Beklenmedik, şaşırtıcı, ansızın gelen. 2. Yüksek bir makamdan çıkan buyruk, emir.
Örnek: “Tepeden inmeyle bir sürü ehliyetsiz adam geçti işin başına.”
Tepeden tırnağa (kadar): Her yanı, baştan aşağı, bütün vücudu.
Örnek: “Tepeden tırnağa gözden geçirdi ihtiyarı.”
Tepesi atmak: Çok sinirlenmek, birden öfkelenmek.
Örnek: “Tepesi atar atmaz salondakileri dışarı çıkardı.”
Tepesinde havan dövmek: Üst kattakiler gürültü yaparak alt kattakileri rahatsız etmek.
Tepesinden (başından) kaynar su dökülmek: Hiç ummadığı bir durumla karşılaşıp derin bir üzüntüye kapılmak, sıkıntı içinde kalmak.
Örnek: “Hayır cevabını alınca tepesinden kaynar su döküldü.”
Tepesine binmek: 1. Şımarıklığı sebebiyle her istediğini yapmak, yaptırmak. 2. Kendinden güçsüzleri ezmek, onlara kötü davranmak.
Örnek: “Düşmanların tepesine binmek boynumuza borç oldu.”
Tepesi üstü: Tepe taklak, başı yere gelmek üzere.
Örnek: “Çocuk sandalyeden tepesi üstü düşmüştü.”
Tepe tepe kullanmak: Yıpranacağını, eskiyeceğini düşünmeden, sakınmadan istediği gibi kullanmak.
Örnek: “Bu kadar istiyorsan al senin olsun, tepe tepe kullan!”
Terbiyesini vermek: Yaptığı kırıcı hareketler, kullandığı kötü sözler için kendisini sertçe uyarmak, azarlamak, gerekirse dövmek.
Tercüman olmak: Başkasının duygusunu, düşüncesini dile getirmek, anlatmak.
Ter dökmek: 1. Bir işi yapmak için çok zahmet, zorluk çekmek. 2. Çok terlemek.
Örnek: “Bu işi başarmak için az ter dökmedi.”
Tereciye tere satmak: Birine çok iyi bildiği bir konuda bilgi vermeye çalışmak.
Tere yağından kıl çeker gibi: Hiç kimseye zarar vermeden, çok kolaylıkla kimseye hissettirmeden, kimi sorumluluklardan kurtularak.
Örnek: “Merak etme sen, tereyağından kıl çeker gibi halledecektir işi.”
Tersi dönmek: Şaşkınlıktan bulunduğu ve gideceği yeri kestirememek.
Ters tarafından kalkmak: Aksi, huysuz ve ters olmak.
Örnek: “Ters tarafından kalktın galiba, ne dersem tersini yapıyorsun.”
Ters yüz etmek: İçini dışına, altını üstüne getirmek ya da çevirmek.
Örnek: “Gömleğin yakasını ters yüzü edip diktim.”
Ters yüz geri dönmek: İstediğini elde edemeden, eli boş dönmek.
Teselli etmek: Avundurmak, acısını gidermeye, onu rahatlatmaya çalışmak.
Örnek: “Arkadaşını en iyi şekilde teselli ettiğine eminim.”
Teselli bulmak: Avunmak.
Teslim bayrağı çekmek: 1. Yenilgiyi kabullenmek, teslim olmak. 2. Bir çekişme sonunda karşısındakinin istediğini yapmaya razı olmak.
Örnek: “Yakında teslim bayrağını çekerler, endişeye kapılmayın.”
Teslim olmak: 1. Kendinden üstün bir güç karşısında yenilgiyi kabul etmek, mücadeleden vazgeçmek. 2. Kendini teslim etmek, birtakım ellere bırakmak.
Örnek: “Teslim olursan kılına dokunulmayacaktır!”
Teşrif etmek: Onurlandırmak, şereflendirmek.
Tetikte olmak: Her an uyanık ve hazır bulunmak.
Örnek: “Ben size tetikte olun, gözünüzü dört açın demedim mi?”
Tez canlı: Aceleci, sabırsız, beklemeye dayanamayan.
Örnek: “Bu kadar tez canlı olma!”
Tez elden: Çabucak, bir an önce, çarçabuk,
Örnek: “Tez elden hastaneye gitmeli bu yaralı!”
Tezgâhı kurmak: İşe başlamak üzere tüm araç ve gereçleri hazırlamak, çalışmaya başlamak.
Örnek: “Hemen tezgâhı kurup gittiler.”
Tezkeresini eline vermek: Kovmak, işten atmak, işine son vermek.
Tıka basa doldurmak: Doldururken çok bastırıp sıkıştırmak, hiç boş yer bırakmamak.
Örnek: “Çuvalı tıka basa doldurun, ne alırsa kârdır.”
Tıka basa yemek: Haddinden fazla yemek, çok yemek, mideyi rahatsız edecek kadar çok yemek.
Örnek: “Doymaz çocuk, tıka basa doldurdu karnını.”
Tımarhane kaçkını: Delice işler yapan kimse.
Tıpış tıpış yürümek: 1. Kısa adımlarla çabuk yürümek. 2. İster istemez bir yere gitmek.
Tıraş etmek: 1. (Saç, sakal) benzeri tıraş işini yapmak. 2. Bıkkınlık verecek kadar uzun ve gereksiz konuşmak.
Örnek: “Yeni berber iyi tıraş yapamıyor.”
Tırnak göstermek: Gözdağı vermek, korkutmak.
Tırpan atmak: 1. İstemediği kişilerin bir yerdeki görevlerine son vermek. 2. Kırıp geçirmek, topluca öldürmek, kıyıma uğratmak.
Örnek: “Genel müdür olunca, ilk işi yardımcılarına tırpan atmak oldu.”
Tohuma kaçmak: Yaşlanmak, evlenme çağı geçip kartlaşmak.
Tok evin aç kedisi: Varlıklı olduğu hâlde doymayan, ihtiyacı olmadığı hâlde aç gözlülük eden, her gördüğüne sahip olmak isteyen (kimse).
Örnek: “Bu çocuk da tok evin aç kedisi.”
Tokat aşketmek: Ansızın el içi ile vurmak.
Tok gözlü: Mala, paraya, yiyeceğe düşkün olmayan; cömert.
Tok sözlü: Sözünü esirgemeden, çekinmeden, hatır gönül dinlemeden söyleyen.
Örnek: “Rahmetli tok sözlü bir insandı.”
Tongaya basmak: Tuzağa düşmek.
Örnek: “Çok kötü bastı tongaya.”
Top atmak: İflas etmek.
Örnek: “Bu kadar kısa zamanda top atacağımızı sanmazdım.”
Topa tutmak: 1. Bir yeri top ateşi altında bulundurmak. 2. Bir kimseye kırıcı, ağır sözler söylemek.
Topun ağzında: Tehlikeye, saldırıya en yakın yerde olmak.
Toprağı bol olsun: Müslüman olmayan ölülerin anılması sırasında kullanılır, Müslüman ölüler için “Allah rahmet eylesin” denir.
Topu topu: (Azımsanan şeyler için) olup olacağı, yalnızca, hepsi.
Örnek: “Topu topu beş elma almış.”
Toz kondurmamak: Bir şeyi kusursuz göstermek, onda bir kusurun olabileceğini kabul etmemek.
Örnek: “Kızına da hiç toz kondurmuyor.”
Toz olmak: Ortadan kaybolmak, kaçmak, uzaklaşmak.
Örnek: “Çabuk toz olun buradan.”
Toz pembe görmek: Aşırı iyimser olmak; hemen her aksaklığı, üzücü durumları iyimserlikle karşılamak.
Örnek: “Hayatı hep toz pembe görmüştür.” Özlü Sözler, ÇokBilgi.Com, Türkçe, Dünyanın Enleri, Deyimler, Atasözleri
Tozu dumana katmak: 1. Ortalığı altüst etmek, karışıklığa yol açmak, gürültü patırtı çıkarmak. 2. Çok fazla toz kaldırarak koşmak veya kaçmak.
Örnek: “Başıboş sığırlar tozu dumana katarak yokuştan aşağı iniyorlardı.”
Tur atmak: Dolaşmak, dolaşıp gelmek.
Örnek: “Evin etrafında iki tur atıp yanıma gelsin.”
Turnayı gözünden vurmak: Hiç beklenmedik bir kazanç sağlama imkânını ele geçirmek.
Turp gibi: Çok sağlıklı, sağlam, rahatı yerinde.
Örnek: “Merak etme, turp gibi o.”
Turşu gibi olmak: Çok yorgun, bitkin düşmek.
Örnek: “Üç gündür çalışıyoruz, turşu gibi oldum, hiç hâlim kalmadı.”
Turşusu çıkmak: 1. Çok yorulmak. 2. İyice ezilmek, parçalanmak.
Örnek: “Armutların turşusu çıkmış, yenecek hâlleri kalmamış.”
Turşusunu kurmak: Bir şeyi kullanmak, harcamak gerekirken kıyamamak durumunda söylenir.
Örnek: “Kullanmadığı sandalyeyi vermiyor, turşusunu kuracak sanki.”
Tut kelin perçeminden: Güç bir durumda çözümün zor olduğunu anlatmak için kullanılır.
Tuttuğu dal elinde kalmak: Dayandığı, güvendiği şey önemini kaybederek işe yaramaz hâle gelmek, fayda temin edemez olmak.
Tuttuğunu koparmak: Her girişiminden başarıyla çıkmak, her işi becermek,
Örnek: “O tuttuğunu koparır bir delikanlıdır, güvenin ona.”
Tutunacak dalı olmamak: Güveneceği, dayanacağı kimse bulunmamak.
Örnek: “Küçüktüm, tutunacak dalım yoktu, tek başımaydım.”
Tuz biber ekmek: 1. Bir yemeğe tuz ya da biber dökmek. 2. Bir üzüntünün acısını, bir kusurun ağırlığını daha da artırmak.
Örnek: “İyi yaptın sanki, o günleri hatırlatarak tuz biber ektin kadının yüreğine.”
Tuz (la) buz olmak: Kırılıp parçalanmak, çok küçük parçalara ayrılmak, paramparça olmak.
Örnek: “Masadan düşen vazo tuzla buz oldu.”
Tuzlayayım da kokma: Bilip bilmeden konuşanlar, yüksekten atanlar, düşüncesinde aldananlar için küçümseme sözü olarak kullanılır.
Tuzluya mal olmak: Oldukça çok para harcanarak sağlanmış olmak.
Örnek: “Arabayı tamir ettirdik ama tuzluya mal oldu.”
Tuzu kuru: Hiçbir derdi, sıkıntısı olmayan; kazancı yerinde olduğu için kaygılanmayan.
Örnek: “Sana göre hava hoş, gülersin, oynarsın, tuzun kuru nasıl olsa.”
Tükürdüğünü yalamak: Verdiği sözden geri dönerek benliğini küçültmek.
Örnek: “Ben tükürdüğünü yalayan bir insan değilim, gideceğim oraya!”
Tümen tümen: Pek çok.
Türküsünü çağırmak: Birinin hoşuna gidecek davranış ortaya koymak, söz söylemek, onun tarafını tutmak.
Örnek: “Ömrümce onun bunun Türküsünü çağırıp durdum, yeter artık!”
Türkü yakmak: Bir Türküye ezgi uydurmak.
Örnek: “Sevdiği kıza yanık bir Türkü yakmış diyorlar.”
Tütünü tepesinden çıkmak: Bir acının ateşiyle yanıp tutuşmak, çok üzülmek.
Tüy dikmek: Kötü bir işi, ortaya konan bir söz ya da davranışla daha da kötüleştirmek.
Tüyleri diken diken olmak: Korku, heyecan, endişe veya üşümekten vücuttaki tüyler, kıllar kabarmak, dikilmek.
Örnek: “Hava buz gibiydi, tüylerim diken diken olmuştu.”
Tüyü düzmek: Önceleri kötü olan kılık kıyafetini düzeltmek, iyi yaşama kavuşmuş gibi güzel giyinir olmak.